
Tarih Disiplininde Yapay Zekayı Verimli Kullanmak
5 Kasım 2025Dijital Tarih Çalışmalarında Beklentiler ve Hedefler
Tarih disiplini, kökleri Herodot’a dayanan kadim bir sorgulama biçimi (historia) olsa da, metodolojik olarak kendini sürekli yenileyen dinamik bir alandır. Bugün, disiplinimiz belki de Annales Okulu’ndan bu yana en köklü dönüşümlerinden birini yaşamaktadır. Bu dönüşümün merkezinde dijital tarihçilik (digital historiography) kavramı yer almaktadır.
Dijital Tarihçilik Çalışmaları Ne Hedefliyor?
Bu yeni alanın hedefleri, genellikle beklentilerle karıştırılır. Dijital tarihçiliğin temel hedefi, geleneksel yöntemlerle ulaşılamayan veya işlenemeyen devasa boyuttaki tarihsel verilere (büyük veri) nüfuz etmektir. Hedef, teknolojiyi bir amaç olarak değil, tarihçinin eleştirel sorgulama becerisini güçlendiren bir araç olarak kullanmaktır.
Bu hedefler üç ana başlıkta toplanabilir:
- Ölçek ve Örüntü Keşfi: Geleneksel tarihçilik “yakın okuma” (close reading) üzerine kuruludur; yani tekil belgelerin derinlemesine incelenmesi. Dijital tarihçilik ise buna “uzak okuma”yı (distant reading) ekler. Bir tarihçinin ömrü boyunca okuyamayacağı 10.000 gazete sayısını, metin madenciliği veya konu modellemesi gibi dijital uygulama ve araçlar kullanarak analiz edebiliriz. Bu, tekil olaylardan ziyade makro düzeydeki eğilimleri, söylem değişikliklerini veya gizli kalmış ağları (örneğin, sosyal ağ analizi ile entelektüel çevreler) ortaya çıkarmayı hedefler.
- Mekânsal ve Görsel Analiz: Tarih “nerede” sorusundan bağımsız düşünülemez. Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS), tarihi haritaları modern verilerle katmanlandırmamızı (bkz. Map Warper), kentsel değişimi, göç yollarını veya salgınların yayılmasını mekânsal olarak analiz etmemizi sağlar.
- Yeni Anlatı Formları ve Erişim: Hedeflerden biri de, araştırmayı sadece akademik bir makaleye hapsetmemektir. İnteraktif haritalar, dijital sergiler veya 3D modellemeler (tarihi bir yapının yeniden canlandırılması gibi), tarihsel bilgiyi daha geniş kitleler için daha erişilebilir ve deneyimsel hale getirir.

Beklentiler Ne Kadar Uygulanabilir?
Dijital tarihçiliğe yönelik beklentiler genellikle “büyük” ve “devrimci”dir. Ancak bu beklentilerin uygulanabilirliği, çeşitli metodolojik, teknik ve kurumsal engellerle karşı karşıyadır.
- Veri Sorunu: “Çöp giren, çöp çıkar” (Garbage in, garbage out) prensibi dijital tarih için de geçerlidir. Dijitalleştirdiğimiz arşivler (örneğin, Osmanlı arşivleri) zaten belirli bir bürokratik filtreden geçmiş, “taraflı” verilerdir. Algoritmalar, bu verilerdeki yanlılıkları (bias) ortadan kaldırmaz; aksine, eğer eleştirel yaklaşılmazsa, bu yanlılıkları pekiştirebilir ve onlara “objektif” bir bilimsel görünüm kazandırabilir.
- Beceri Açığı: Birçok tarih bölümü, öğrencilerine hâlâ 20. yüzyılın metodolojik araç setini sunmaktadır. GIS, Python ile metin analizi veya veri tabanı yönetimi gibi beceriler, çoğu tarihçinin konfor alanının dışındadır. Bu, uygulanabilirliğin önündeki en büyük engellerden biridir.
- Kaynak ve Sürdürülebilirlik: Dijital projeler pahalıdır ve sürekli teknik bakım gerektirir. “Parlak” bir dijital harita projesi, fon kesildiğinde veya sunucu güncellenmediğinde hızla “dijital bir harabeye” dönüşebilir. Beklentiler, projelerin uzun vadeli sürdürülebilirlik planlarıyla dengelenmelidir.
Dijital Tarihçilik: Bir Kazanım mı, Bir Kayıp mı?
Bu alandaki tartışmalar genellikle “kazanım” ve “kayıp” ikilemi üzerine kurulur. Bazı eleştirmenler, dijital tarihçiliğin, disiplinin yorumsamacı çekirdeğini zayıflatacağından, “büyük veri” analizinin, bireysel deneyimin ve kültürel nüansın inceliklerini gözden kaçıracağından endişe eder.
Bu, yanlış bir ikilemdir. Dijital tarihçilik bir “sıfır toplamlı oyun” değildir.
Bu bir kazanımdır; çünkü:
- Daha önce sorulamayan soruları sormamızı sağlar.
- Tarihçinin metodolojik araç kutusunu zenginleştirir.
- Disiplinler arası işbirliğini (örn: tarihçi + veri bilimci) teşvik eder.
Kayıp riski ise şuradadır:
- Eğer araçları “ne” veya “neden” sorularından önce “nasıl” (hangi yazılımla) sorusuna odaklanırsak,
- Eğer algoritmaların “kara kutu” mantığını sorgulamadan, ürettikleri sonuçları eleştirel süzgeçten geçirmeden kabul edersek.
Dijital uygulama ve araçlar, tarihçinin yorumlama ve bağlamsallaştırma becerisinin yerini alamaz; ancak bu becerileri daha geniş bir kanıt temeline oturtarak güçlendirebilir.
Bu Alana Dair Yaklaşımımız Nasıl Olmalı?
Akademisyenler ve genç araştırmacılar olarak dijital tarihçiliğe yaklaşımımız, “naif bir teknofili” (teknoloji hayranlığı) veya “içe kapalı bir teknofobi” (teknoloji korkusu) olmamalıdır. Yaklaşımımız “eleştirel iyimserlik” olmalıdır.
- Metodolojik Şeffaflık: Sadece parlak sonuçları (örneğin, renkli bir sosyal ağ grafiği) değil, o sonuca nasıl ulaştığımızı da paylaşmalıyız. Hangi veriyi kullandık? Hangi veriyi dışarıda bıraktık? Algoritmanın hangi parametreleri sonucu nasıl etkiledi?
- Sorgulamayı Önceliklendirme: Dijital araçlar, tarihsel bir soruyu yanıtlamak için kullanılmalıdır; sırf popüler bir araç var diye o araca uygun “tarihsel soru” icat edilmemelidir.
- Temel Becerilere Dönüş: Tarih eğitiminde kodlama veya veri yönetimi, “teknik” bir ayrıntı değil, modern kaynak tenkidinin bir parçası olarak görülmelidir.
Sonuç: Metodolojik Bir Evrim
Dijital tarihçilik, tarihin sonu veya geleneksel tarihçiliğin modasının geçtiği anlamına gelmez. O, disiplinimizin metodolojik bir evrimidir. Dijital beşeri bilimlerin sunduğu olanaklar, geçmişe dair anlayışımızı hem genişletme hem de derinleştirme potansiyeline sahiptir.
Hedefimiz, daha fazla veri toplamak veya daha hızlı analiz yapmak değil, daha iyi, daha nüanslı ve daha temellendirilmiş tarihsel sorular sormaktır. Beklentiler yüksek olsa da, bu beklentileri uygulanabilir ve anlamlı “hedeflere” dönüştürmek, biz tarihçilerin eleştirel ve sorgulayıcı bakış açımızı dijital uygulama ve araçlar ile birleştirmesine bağlıdır. Teknoloji değişir, ancak tarihçinin temel görevi olan geçmişi anlama ve anlamlandırma çabası baki kalır.
Emre Karakaya, Ankara, Kasım 2025

